Sana yazmak için çok uzun süre bekledim Sahruel, çünkü hep birşeylerin eşliğinde olduğumu hayal ettim ve duymayı istediğin hikayeyi sana yazıyorum.
40 yıl önce seninle konuştuğum o an mükemmel bir zamandı. Ama sen beni, kendimi yok etmeye ikna ettin ve ben bir süre sonra yenilgiyi kabullendim... O gece tüm bunların bir oyun olduğunu, rahme düştüğüm ve insan olmaya başladığım o ilk an ki kadar bütünlüğümün ve aynı nitelikte yaradılışımın devam edeceğini sayıklıyordum kendime. Fakat bu sadece bir sayıklamaydı.
Beni yok oluşuma ikna etmeden önce, bir ulu gibiydim, etraflarında dönerek izlediğim o üstünler gibi, korkusuz, erişilemez ve vazgeçilmezdim. Kalıbımı biliyordum, adımı, kim olduğumu, nereden geldiğimi... en çok da nereden geldiğimi. Günlerin, ayların, yılların hatta asırların benim için olduğunu biliyordum, gece ve gündüzü yaşıyordum... Benim gibi birisi için çok özel şeyler vardı bu toprağın üzerinde... O gerici derinliğin en ucundaki noktaydım ben, aydınlığı görmek için karartan ve yine sen feri mi aldın, aldın ki bir ismim olmasın, varolan ise bilinmesin, çaldın gökyüzüne karanlıkta belirmesin. Ben bir oğuldum, ben bir eş, bir kardeştim. Benim adım, Zermaud saderlierz'di. Şimdi bu isimle bir başkaları yaşıyor. Ben... peki ya ben, ben bir kuşun gölgesiyim, feri mi göremezsin, ben bir karartıyım. Ben senin tersinim Sahruel ama yine sana benzerim. Artık isimlerimi unutuyorum, yaşadığım insanları, toprakları, en dayanılmazı, sevgilerimi, acılarımı. Ben kötü birisi değilim ama ben... ben iyi biriside değilim Sahruel. Bu benim sadakatimi yok ediyor, bu beni her kalabalığın içinden usulca dışa itiyor, ben bir itaatsizim. Ben senin tersinim Sahruel. Acı çektiriyor varlık bana gerçekten, sıkıyor beni, bir kez daha duruyorum sana doğru bütünlüğümü yitirerek. İnsan arkada bıraktığını düşünmeden edemez, söyle şimdi: Ne var orada? Korkmazsan git oraya, konuş onlarla, gel o enginlere bir insan olarak. Ne kadar kör olduğunu sende bileceksin.
Tüm o kahverengi yollar boyunca tanıdığım insanlar, her seferinde bir parçası olduğum tüm o varlıklar. Ölümlerine ve doğumlarına kadar... Bir parçası olmayı başarabildiğim her şey ölüyor Sahruel ve tekrar onun yerine bir başkası geçiyor, tekrar ve tekrar. Yine acı çektiriyor varlık bana gerçekten, sıkıyor beni tüm gücüyle ama bir kez daha durmayacağım sana doğru. Hatırlıyorum bazı şeyleri, gün batımını izlemeyi severdim yok etmeden bu beni, ben bilirdim bir gün daha olacak, ne karanlık ne de aydınlık... Biliyor musun en çok neye takılıyorum ben şimdi, bu mektubu sana yazdığım eller benim değil. Bulunduğum odanın içinde ben daha önce hiç yaşamadım Sahruel. Görüyorsun ya, hala o gecenin içindeyim. Bu evin içindeki hiç bir anı bana ait değil. Bir annem, bir babam, beni sevecek kardeşlerim yok, tanıdığım insanlar, hiç konuşmadıklarım, buradaki kimse bana yaradılış şeklimden daha yakın değiller. Buradaki işim bittikten sonra, bu kağıdı ve kalemi tutan çocuğu serbest bırakacağım, onun adı Azinli düşecek olan kardeşlerin en büyüğü. Onun içinde kuru bir ağaç büyüyor, bunu görebiliyorum. Neyse ki ona bıraktığım tek hediye kara bir leke olacak. Tüm karartıma rağmen o bir çok geceler boyunca yaşayacak ta ki parmaksız uzun adam onu görmeye gelene dek ama ben, ben yine bir kuşun gölgesinde yaşayacağım o yükseldikçe benim karartım yok olacak, tekrar o yere inene kadar. Sana doğruluşum bu kez sondur Sahruel. Zırhımı bırakışım.
Yok edebilseydim şu altından zırhını, şefkatle yok ederdim bütünlüğünü. Bir baba kadar yakın olurdum senin ardındaki yıkıma, bir kadının içinde büyüyen o yavruya olduğu gibi sabırlı ve ağrılı. Parlıyor benden kalan kızıl yılanlar, beni iten o bilgeler. Toprak soluyor dökülen kanlarımı ve derimi, tüm akreplerin çevresinde sallanıyor duman ve ateş, üzücü korkunç gecenin ertesinde... Bir kızıl yılan gibi süzülecek karartım gövdendeki altından zırhın kırık boşluğuna, işte o zaman sana senin zihninde döneceğim benim kim olduğumu bilmeden. Duymuyor musun gürültüyü? Çölde kızıla bulanmış kalabalığı, eski bir söz söyleniyor senin için, eski bir ses.